Bulgaristan’dan Türkiye’ye Zorunlu Göç: Ziya ve Gülten Baykara’nın Hikayesi
Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan Ziya ve Gülten Baykara çiftinin yaşadığı acılar ve Türkiye’ye göç etmeleri üzerinden geçen 35 yılın hikayesi. Baykara çifti, yaşadıkları baskıları, zorunlu göçü ve Türkiye’ye uyum sürecini anlattı.
Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan Ziya ve Gülten Baykara çiftinin yaşadığı acılar ve Türkiye’ye göç etmeleri üzerinden geçen 35 yılın hikayesi. Baykara çifti, yaşadıkları baskıları, zorunlu göçü ve Türkiye’ye uyum sürecini anlattı.
Bulgaristan’dan 1989 yılında Türkiye’ye göçe zorlanan Ziya ve Gülten Baykara çiftinin yaşadığı acılar, hafızalarındaki tazeliğini koruyor.
Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan yaklaşık 350 bin Türk’ün Türkiye’ye “zorunlu göçü”nün üzerinden 35 yıl geçti.
Kocaeli’nin Körfez ilçesinde yaşayan 64 yaşındaki Ziya Baykara ve 63 yaşındaki eşi Gülten Baykara, o dönem yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Ziya Baykara, Bulgaristan’ın Deliorman köyünde doğduğunu, yıllarca makine atölyesinde çalıştığını söyledi.
Bulgaristan’da yaşadıkları asimilasyon baskılarını unutmadıklarını belirten Baykara, “Toplumlar ihtiyaçtan dolayı göç eder, bir de zorunlu göç vardır. Maalesef biz zorunlu göçe maruz kaldık. Kolay değil insanın doğup büyüyüp yerden zorla ayrılması.” dedi.
Baykara, ailesinin milli duygularının hep ön planda olduğunu, dedelerinin Turan cemiyetlerinde görev yaptığını, bu yüzden o dönem güvenlik güçleri tarafından sülalesinin fişlendiğini, babasının da milli duygularından dolayı hep baskı altında yaşadığını anlattı.
“Kabul edemeyeceğimiz durumlar yaşandı”
Bulgaristan’da 1984-1989 yıllarının çok sıkıntılı geçtiğinden bahseden Baykara, “Türkçe yasaklandı. Bütün kültürel faaliyetler yasaklandı. Türk adına her şey yasaklandı. Ay yıldızlı mezar taşlarımız vardı, onları kazıttılar. Mezarlıkları birleştirdiler. Hristiyan ve Müslüman bir arada defnedildi. Kabul edemeyeceğimiz durumlar yaşandı. Gece Ahmet ismiyle yatıyorsun, sabah başka bir isimle uyanıyorsun. ” ifadelerini kullandı.
Baykara, 1989 yılının mayıs ayının son haftasında otobüslerle Türkiye’ye gönderildiklerini, 3 gün içinde yanlarına birkaç eşya alarak yola çıktıklarını belirterek, önce Edirne’de kaldıklarını, daha sonra Kocaeli’ye yerleştiklerini kaydetti.
Köydeki hayvanlarını komşulara bıraktıklarını belirten Baykara, şöyle devam etti:
“Duygulanıyorum, 35 yıl geçti. 3 gün kampta kaldık. Bizi sınırda mehter marşıyla karşıladılar. Biz göçle doğduk, göçle büyüdük. Eve geliyorsun göç konuşuyorsun, sokağa çıkıyorsun göç konuşuyorsun. Hep Türkiye’yi konuşuyorsun çünkü başka şeyimiz yok. Yaşlılar, ‘Sabırlı olun, her şey çözülecek. Arkamızda Türkiye var.’ dediler. ‘Ezdirmeyin kendinizi, sabırlı olun, arkanızda büyük bir devlet var, her şey çözülecek.’ dediler. Nitekim öyle oldu. Bulgar komşularımızla dostlarımızla arkadaşlarımızla bir sorunumuz yoktu ki. Bizi böyle yapan rejimdi. Çok şükür ediyoruz ülkemize, vatanımıza.”
Baykara, Kocaeli’de hem kendisinin hem de eşinin hemen işe başladığını dile getirerek, “Ülkemiz imtiyazlar tanıdı. Biz de bu ülkenin kalkınmasına el verdik. Bulgaristan da yabancı ülkemiz değildi. Tarih yazıldığından beri orada Türk var. Biz o ülkeye hiçbir zarar vermedik. O ülkenin gelişmesine, savunmasına hep katkıda bulunduk. Bu baskıları, soykırımı, insanlık dışı uygulamaları hak etmedik.” diye konuştu.
“Her şeyimizi bıraktık”
Gülten Baykara da 1984 yılından sonra baskıların dayanılmaz hale geldiğini belirterek, 7 yıllık evliyken zorunlu göçle Türkiye’ye geldiklerini söyledi.
Bulgaristan’da iş yerinde Türkçe konuşmanın yasaklandığını, Türkçe isimlerinin değiştirildiğinden bahseden Baykara, “Emniyetten 2-3 gün boyunca geldiler, ‘sizi geziye gönderiyoruz.’ dediler. Son gün ‘Çoluk çocuğunuzu alın, gidin, terk edin burayı’ dediler.” ifadesini kullandı.
Baykara, 5 yaşındaki çocuğu ve 11 aylık bebeğiyle Türkiye yoluna düştüklerini, yolculuk sırasında çok zorlandıklarını dile getirerek, “Biraz ağır geldi. Her şeyimizi bıraktık.” dedi.